Hikayelerim

Aslıhan Elif

İlkokulda Türkçe dersinde kahraman bakış açısı, gözlemci bakış açısı ve ilahi bakış açısı diye bir konu vardı.

'Hocam bunlar bizim ne işimize' yarayacak diye sormuştum ve sınıftaki öğretmen beni duymamıştı.

Yıllar sonra bugün bunları yazarken sorumun cevabını aldım.

Bu hikayeyi kimin gözünden yazsam diye çok düşündüm. Adamın gözünden yazsam kızın düşüncelerini bilemezdim, kızın gözünden yazsam çok toz pembe olacaktı, gözlemci olarak yazsam iç dünyalarını göremeyecektim.

İlahi bakış açısını seçtim. Çünkü bu iki başına buyruk insanın düşüncelerini ben kontrol etmeseydim ne yapacakları hiç belli olmazdı.

Kahramanlarımı tanıyorsunuz. Bugün yolda yürürken size çarpmış olabilirler veya geçen hafta aynı vapura binmiş olabilirsiniz. Belki henüz karşılaşmamışsınızdır ama bir gün karşılaşırsınız.

Bilemiyorum.

Tam olarak kaç sene önce karar vermedim ama cep telefonlarının, sosyal ağların olmadığı en yakın dönem hangisiyse o dönem.

Yağmurlu bir cuma günü Beyazıt sahaflarından kitap almaya giden dört kız arkadaş evlerine dönmeden biraz ısınıp kurumak için bir kafeye sığınmak istediler. Yaşça aralarında en küçük olan Aslı yan kafenin renkli sandalyelerini çok beğendiği için oraya oturalım dedi. Oysa arkadaşları onu dinlemeden Ihlamur adında minik kafeye girmişlerdi bile. Kasanın arkasında karı koca olduğu farkedilen bir çiftin işlettiği bu şirin yer o gün epeyce kalabalıktı. Üniversiteye yakın olduğundan olsa gerek yağmurdan kaçan öğrenciler buraya sığınmıştı.

Aslı edebiyat okuyordu, Leyla ve Büşra psikoloji, Ayşem ise hukuk. Sürekli beraber vakit geçirmekten birbirlerinin huyunu alan ve büyük kavgalar da etseler akşam yemek masasında normale dönen dört kız arkadaş. Hesabı direkt dörde bölmek için gittikleri yerde hep aynı şeyleri yer, aynı kıyafetleri dönüşümlü giyer, sigaradan nefret ederlerdi. Bir kitabı alırken ücreti dörde böler dönüşümlü okurlardı. Çok yavaş okuduğu için Büşra'yı hep sıranın sonuna koyarlardı.

Hepsi beraber birer çay söylediler. O sırada kafenin küçüklüğünden, bugün çok yorulduklarından, havanın soğukluğundan konuştular.

Tepside gelen çayların önce başka bir masaya dağıtıldı.

Kalabalık masada biri dikkatini çekti Aslı'nın, gözü bir adama takıldı.

Paltosu, atkısı ve saçları her şeyi siyahtı. Öyle ki kıyafetlerini ayırt edemiyordu uzaktan.

Bu adam arkadaşlarından kopuk, kendince çayına odaklanmış, karıştırıp duruyor.

Aslı, arkadaşlarının konuştuğu boş geyikleri duymasa çayın metafiziğine inen bir bilge olduğunu düşünürdü bu adamın.

Edebiyat öğrencileri böyledir.

İnsan sarrafı sanarlar kendilerini.

Olur olmadık zaman

instagraminstagraminstagram
Copyright © aslihanelif.com 2025