Nasıl da kan kaybediyoruz
Aslıhan Elif
Duvarları renkli kalemlerle çizmeye çalışan küçük kardeşime kızıp kalemleri sakladım.
Eline iPad'i verip ne olduğuna dikkat bile etmediğim bir çizgi film açtım.
Sonra kendimce meşguliyetlerimin başına döndüm.
Telefon galerimde binlerce fotoğraf içinde şans eseri kendi küçüklük fotoğrafıma rastladım.
Bir an çizgi film izlemek için sabah 7'de uyandığım günleri düşündüm.
O zaman bu kadar çizgi film kanalı yoktu.
Annemizin camdan 'hadi gel bak başladı' demesiyle eve koşardık.
Sabahları abimle ekmek alma kavgası eder evin küçüğü olarak tıpış tıpış ben giderdim.
Öğle saatlerinde çete toplanır bahçeye çıkar tüm çocuklar saklambaç falan oynardık.
Görünmemek için arka bahçedeki dut ağacına tırmanırdım.
Babannem camdan beni görüp yakalarsa kızar, ağaçlarımı mahvettiniz diye demediğini bırakmazdı.
Öğleden sonra evlere dağılır yemek yerdik.
Böyle koşturmaktan kıpkırmızı olmuş, ter toz toprak birbirine karışmıştık.
Bazen dizi kanayan, bazen kavga edip saçları dağılan çocuklar olurduk.
Böyle zamanlarda annem öğleden sonra çıkmama izin vermez, banyo yaptırıp temiz temiz evde otur derdi.
Akşam ezanına kadar olan vakitte erkekler gruplara ayrılır, toz toprak içinde maç yapardı.
Ben evde sağda solda bulduğum kuruşları toplayıp bakkala koşar, "Buna ne geliyor amca?" derdim.
Her seferinde ya eti cin, ya buzlu dondurma, yada lastik cips verip yollardı beni.
Annem dilimin kıpkırmızı olmasından buzlu dondurma yediğimi anlar, kızardı.
Işıklı ayakkabıları aldığımda mahallede giymeye kıyamaz, okula saklardım.
Bir de babamın bana hep Pokemonlu şeyler alması vardı.
Off, bu erkekli, bu çantayı takarsam herkes güler bana der, ağlardım.
Bir de ilginç maceralarımız vardı.
Kuzenim, "Yareni bak, bunu sürersen Şirine olursun" diyip çatıdaki mavi yağlı boyayla boyamıştım.
O da beni "Hadi sen de Şirin baba ol" diyip kandırıp boyamıştı.
Bir yaz, anneannemin yanına Ankara'ya gitmiş, pasajdan aldığım boncuklarla kolye yapıp Sincan Lale Meydanı'nda örtü serip satmıştım.
Kazandığım para sadece kendime haşlanmış mısır almaya yetmişti.
Bugün yaşım 20'yi geçiyor.
Eve alacağımız ekmeği bile marketten telefonla sipariş ediyoruz.
Oturduğumuz sitede güvenlik var ve 24 saat kameralarla izleniyor.
Ama küçük kardeşim evimizin önündeki parka bile gitmeye korkuyor.
Onun yaşındayken her hafta bir komşunun evine hırsız giren mahallemizi altını üstüne getirirdik biz.
Babanneme gelince yine meyve ağaçları var.
Bugün bahçesindeki tüm ağaçları yakmamıza dahi müsaade eder, ama kimsenin ona uğrayacak halini hatırını soracak vakti yok.
Ağlayarak aldırdığım bisikletimle mahallede yarış yapar, "Bak ben ellerimi bırakıp sürebiliyorum" diye hava atardık.
Şimdi kardeşimin bahçede 3 farklı bisikleti var.
Henüz sürdüğünü görmedim.
Evde sürekli çizgi film kanalları açık.
Bazen babamın izlediğine bile rastlıyorum, ama evlat kesinlikle izlemiyor.
Bakkala gideyim de iki çiftli ekmekten arta kalan parayla meybuz alayım derdim.
Şimdi dolaptaki çikolataları yemeye tenezzül etmiyoruz.
Kardeşime baktım da 4 yaşında olmasına rağmen YouTube'u gayet güzel kullanabiliyor.
Oyun sitelerinde istediği her şeyi açabiliyor.
Evde Wi-Fi'nin çektiği yerleri biliyor.
Üzüldüm, Çokokremlerin yerini Nutella'nın aldığı bu dönemde büyüyor olmasına.
Nasıl da kan kaybediyoruz.